top of page

"Kahvenin kırk yıl hatırı vardır" deyimi nereden gelmektedir?

Kahvenin Kırk Yıl Hatırı

Kahvemizi anlatan en anlamlı ve güzel söz dizimi herhalde budur” Türk Kahvesi’nin Kırk Yıl Hatırı Vardır”

Esasında hep anlatırız ya, dertleşmek istediğimizde yap bir kahve de içelim, dışarıdan gelen misafirin ilk lafıdır ya” Ben bir yorgunluk kahvesi alayım”, fal bakıldığında da dedik ya umudumuzu artıran içimiz ferahlatan terapisi … Hiç fark ettiniz mi Türk kahvesi tek kişi içilmez… Tabi ki kendinize bir kahve yapıp içebilirsiniz. Fakat yanına bir yoldaş arkadaş, dost ister tüm bu örneklerde olduğu gibi. Belki de bunlara günümüze gelen bir alışkanlık olmuştur. Ben de asla tek başıma içmem ya da dışarıda aynı masada tek kişi sipariş vermiş ise mutlaka kendime de söyler eşlik ederim dostuma. İşte hatır budur dostlar… Kırk’ ı sadece bir sayı olarak düşünün, aşağıdaki rivayet olarak bize ulaşan hikaye yaşanmış mıdır bilinmez. Ama asıl olan hatır dostluktur, kahvenin bağlayıcılığıdır. Bu yüzden içilen kahvenin eşliğinde yapılan sohbetin hatırıdır gönüllerde…

Duymayanlar için meşhur hikayeyi bir kez daha dillendirelim:

Osmanlı döneminde Üsküdarlı bir kahveci başrolde. Eminönü Yemiş iskelesi’ nde kahvecilik yaparken yeniçeriler bir gün kahve içmek için gelirler ve herkese kahve ısmarlarlar. Bir kişi hariç. Rum bir gemi kaptanı! “ O hariç herkese bizden kahve” diye bağırırlar. Fakat kahveci buna aldırış etmez ve herkesin kahvesini hazırlayıp servis ettikten sonra iki fincan kahve daha yapar ve Rum kaptanın karşısına oturur. Beraber kısa bir sohbet edip içmeye başlarlar. Tepkiler gelse de bu kahveyi kendisinin ikram ettiğini söyleyerek konuyu kapatır kahveci.

Aradan yıllar geçtikten sonra Sisam Adası’nda bir isyan hasıl olur ve kahveci de seferberlik çağrısı ile bu isyanı bastırmak için yeniçeri olarak adaya gider, esir düşer. O dönemde esir düşen askerler köle pazarında satılırken kahveciyi iyi bir paraya bir Rum alır. Yolda giderken bu kadar para verdiyse fazla işkenceye maruz kalacağını düşünürken belli bir yol katettikten sonra kendisini alan kişi kimliğini açıklar. “Beni tanımadın mı? Herkes bana karşı duru ve tavır alırken sen bana kahve ikram edip sohbet etmiştin. Ben de seni görünce o kahvenin ve sohbetinin hatırına seni kurtarmak istedim” der ve kahveciyi serbest bırakır.

Bu hikayedeki zaman dilimini bilemiyoruz. Fakat zaman içerisinde kırk yıl hatır diye net bir sayı verilmesinde , Kırk’ ın hem Türk toplumu , hem de İslamiyet tarihi açısından farklı durumlarda karşımıza çıktığını ve bu yüzden tesadüf olmayan bir atıf olduğunu düşünebiliriz.

Kırk rakamı bir çok deyim ve anlamın içine dahil olmuştur. Örnek olarak; nazar değmemesi için “Kırk bir kere maşallah” denilmesi ,eski dönemlerde kaybolan bir şey için “ kırklara karıştı” deyimi, Dede Korkut masallarında yaraların kırk günde iyileşmesi, Alevi ve Bektaşiler de Hz. Ali’nin önderlik ettiği Kırklar Meclisi, yine Bektaşilerde erenlerin meydanı olarak adlandırılan dört kapı kırk makamlı Kırklar Meydanı ve içilen Kırklar Şerbeti ilk akla gelenlerden.

Kırk rakamı biraz daha gizemli hale getirilirse hamileliğin kırk hafta sürmesi, Hz Muhammed’e kırk yaşında Peygamberliğin gelmesi ve ilk bağlananların kırk kişi oluşu , dünyanın sonu yaklaştığında Mehdinin kırk yaşında dünyaya geleceği ve kırk gün yeryüzünde kalacağı doğumlarda ve ölümlerde kırk gün geçmesinin ardından lokma ve şerbet dağıtıp dua etmek ve kırkı çıkmak deyimi kullanmamız da kültürümüz içindeki birkaç örneklendirme diyebiliriz.





Resimdeki fincanda kırk yıl hatırı vardır yazısı yer almakla beraber aslı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Müzesi koleksiyonu Envanteri’ n de 4165 numara ile korunmaktadır. Replikası' n da ki yazı ise talik hat stili ile Hattat Mustafa Parıldar tarafından yazılmıştır.

Tabi ki bunların hiçbirinin bağlantılı olmama ve zihnimizin bunları birbirine bağlayıp bir sonuç çıkarma çabası oyunu da olabilir. Kendi adıma söylemem gerekirse kesinlikle bağ önümüzde durmakta . Sadece iki fincan kahve , iki dost ve bir muhabbeti bekliyor…

Kaynak: Ahde vefa-Bir Türk Kahvesi Hikayesi-Cenk R. Girginol

bottom of page